25 Aralık 2005

EN GÜZEL YEMEK TARİFİ..

LEZZETLİ BİR YEMEK TARİFİ

Yemeğin Adı : İNSANLIK

KULLANILACAK MALZEME

Bir Ölçek : GÜNAYDIN,.....

iki ölçek :İYİ GÜNLER,..

Birazcık : İLGİ ..............

Bir Tutam : ANLAYIŞ, .. ....

Kararınca : NEZAKET, ......

Bir tatlı kaşığı : HOŞGÖRÜ. ...........

..............

HAZIRLANIŞI :

Malzemeyi iç dünyanızdan alın,

yıkamaya gerek yoktur,

nasılsa malzemeniz temizdir.

Gönül teknenizde nazikce karıştırın.

Kokusu her yanınıza sinince,

içine duygu şerbeti ekleyip karıştırın.

Karışımı hayat tabağının üzerine

yavaşça yerleştirin.

Üstünü sevgi marmelatı ile süsleyin.

Bir kaç parça gökkuşağı rengi ile süsleyin.



DOYA DOYA İKRAM EDİN VE YİYİN.

AFİYET OLSUN...

Posted by DRNEFES at 2:11 ÖS 0 comments

SAHİPLERİNE BENZEYEN KÖPEKLER...




Posted by DRNEFES at 11:00 ÖÖ 0 comments

daha önceki çalışmalarımdan...

Posted by DRNEFES at 8:43 ÖÖ 0 comments

daha önceki çalışmalarımdan...

Posted by DRNEFES at 8:40 ÖÖ 0 comments

daha önceki çalışmalarımdan...

Posted by DRNEFES at 8:37 ÖÖ 0 comments

arkadaşıma yaptığım kolye...


bunu da dün arkadaşım Sema'ya yaptım..pazartesiye hazır olsun demişti,tamam Sema yetiştirdim...

Posted by DRNEFES at 8:27 ÖÖ 0 comments

herkes kendi kazağına uygun küpe yapsııın..çok kokoş oluo...ayrıca fotodaki kişi de benim..

Posted by DRNEFES at 8:10 ÖÖ 0 comments

17 Aralık 2005

babam ve oğlum...

Fikret Kuşkan, Çetin Tekindor, Hümeyra, Şerif Sezer, Özge Özberk, Binnur Kaya, Yetkin Dikinciler ve Ege Tanman’ın önemli roller üstlendikleri filmin konuk oyuncu kadrosunda da Erdal Tosun, Halit Ergenç, Bilge Şen, Tuba Büyüküstün, Nergis Çorakçı, Mahmut Gökgöz gibi önemli oyuncular bulunuyor.
Film, ilk haftasında 74 bin 406, bunu takip eden 3 gün ise 79 bin 30 seyirciyi sinema salonuna çekerek 10 günde 153 bin 436 izleyiciye ulaştı...


Filme erkek arkadaşımın "N'olur gidelim" demesiyle gittim. Hiç bilgim yoktu,genellikle Türk filmlerine de gitmem. İzmirli olduğum için hemen filmin başında sordum ona; "Aaaa...Bu film bizim çayırlarda mı çekilmiş?" diye...
***
Hakikaten oyuncularla birleşmiş hikaye... Belki de hikayeden çok oyuncular etkiledi beni... Özellikle Çetin Tekindor'un oğlu öldüğü gün, "Tutaydım onu!" diye haykırdığı sahnede gözyaşlarıma engel olamadım...

En çok dikkatimi çeken şey de onun ağlamasıydı... Hiç bir kavgamıza gürültümüze ağlamayan o duygusuz adam film izlerken ağlıyordu... Helal olsun tüm Babam ve Oğlum ekibine... Hem süper bir film yaptılar, hem de onu ağlatmayı başardılar.

Posted by DRNEFES at 9:31 ÖÖ 0 comments

14 Aralık 2005

bir aşk hikayesi...

Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul
salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular
arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..

Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu
takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi
daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız
servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..

Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir,
belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği
için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da
yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine
döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha
gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...

Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü,
sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar
şirini kızı görmek için..

Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara
Koleji`nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha
görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik
bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra
kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın
karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp,
yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa,
iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese
delikanlıyı görünce..

Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda
bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu.
Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları
gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi"
dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar
vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de
tanışırsınız.."

"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."

Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç
unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında
tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı
delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı.
Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı..
Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun
nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir
karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik
şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik
şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki
içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış
bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine
korkuyordu ki..

Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun
arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya
yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi
yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın
saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi
her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana`da da maçımız var..
Gözlerimiz sizi arayacak.."

Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu
otobüsle Adana`ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap
yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah
erkenden Adana`ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden
girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar
sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi
sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki..
İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark
etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk,
biraz da gurur vardı sanki.. Ankara`nın hele Kolejde çok popüler bu
delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..

Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime
konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O
da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki
aslında..

Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire
rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği
her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört
satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın
karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline
tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl`ın dört satırını okurken..

"Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar...
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."

Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi
gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu.
Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç
adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin
duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi
kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok
teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden
evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar
veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem
için bir sebep yok.."

"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka
kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın
yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne
çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..

Yıllarca sonra Levent Yüksel`in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu`nun
sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce,
haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi
bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi..
Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi.
Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç
kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını
buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha
vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine
koydu..

Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar
geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni
arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık
hayatımda hiç kimse yok!.."

"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye
çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu
ses çıkmıştı: "Yaaa!.."

Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk
dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."

Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta
okurken..

"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."

Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala
düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken,
ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık
yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile..
Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya
da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna,
mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?

Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi
ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...

HINCAL ULUÇ

bu hikaye bana bir forward çılgınlığı sonucu geldi ama beni gerçekten düşündürdü..bu delikanlı hakikaten niye böyle yapmış?yorumlarınızı bekliyorum..

Posted by DRNEFES at 9:00 ÖS 1 comments

07 Aralık 2005

bridget jones 3 istiyoruuuum..

Hakikaten kaç kere izlediğimi bilmiyorum. Sinemada izlemiştim ve cd'si çıkınca da hemen alıp kaydetmiştim ve çok kez de izlemiştim. Hiç bıkmamıştım... Filmlerde aptal kadınlar genellikle mutlu olmazlar... Ama bu kadın ölesiye aptal ama en güzel mutlu sonları da o yaşıyor... Hatta 2. filmde güzeller güzeli bir kıza da (Jacinda Barret, hatta yanda kendisi, yanında da Bridget'in film için aldığı kiloları geri vermiş,saç rengi değişmiş, sevmediğim hali var!)

Yazık etmişler.(Eşcinsel demişler.) Bu geleneği bozmamak için..3 olsun artık diyorum..


Posted by DRNEFES at 6:51 ÖS 1 comments

05 Aralık 2005

yoksam ben mi çok duygusalım...


bıktım şu belgesellerden,hele hele sabah akşam ,isterse yemek masasında hiç farketmez belgeselleri izleyen ve izlemek zorunda bırakan babamdan!

hakkaten ben mi çok duygusalım diyorum...siz karar verin anlatacaklarımdan sonra...

aslında sualtı belgeselleri ilgi alanımdır ve beni orda rahatsız eden bişey bugune kadar olmamıştı hiç...dün bi belgesel vardı...işte yeni ot bulmak için nehirden karsıdan karsıya gecen binlerce hayvan...muhtesem bi manzara falan filan...sonra tam bi geyik karsıdan karsıya gecemedi yavrusu geride kalmış die,eeee dondu yavrusunu aldı tam bi adım kalmış geçmeye bi timsah ayağına yapısmasın mı geyiğin...nedense timsah yemedi ben de seviniom anne cocuk mutlu mesut yasıcaklar die..sonra geyik bi çıktı sudan ayak bileği kırık hem de acık acık gorunuo, ortada hersey...

yok sonra da yavru zebraya sırtlanlar saldırıo...viyak viyak bagırıo hayvan..aslında usulu yani izlediğim kadarıyla...hayvanı boğup olduren aslanlar,kaplanlar yapıo...sırtlanlarsa saldırıyorlar dört bi yandan..ve de ısıra ısıra olduruolar ...offfff...hala aklımda..

ya su belgeselciler de herseyi izletmek zorundalar mı yaw..yani şöle hayvanları çimerken,çocuklarıyla,eşleriyle gösterseler ya..vahşice öldürülmelerini göstermelerinden bıktım!

Posted by DRNEFES at 7:19 ÖS 3 comments

Mayanın Yüze Yararları

Mayanın yararları antik çağlardan beri biliniyor. Yüzünüzü nemlendirmek ve dış etkenlere karşı korumak için maya kullanabilirsiniz.

Yüksek dozda protein içeren maya, cilt dokularının yeniden yapılanmasını sağlıyor. Cildin daha güzel ve pürüzsüz görünmesine yardımcı oluyor. Mayadaki potasyum miktarı, dokularda biriken toksini dışarı atıp, cildin artık maddelerden arınmasını sağlıyor. İçeriğindeki vitaminler sayesinde cildin yağ dengesini ayarlayıp akneye karşı etkili oluyor. Cildi hem içeriden hem de dışarıdan besliyor.

Posted by DRNEFES at 4:35 ÖS 0 comments

Alan Adı Hizmetleri